🥌 Mimar Sinan Ve Mihrimah Sultan
Mimar Sinan desteğiyle İstanbul’un Üsküdar semtinde cami, medrese, ilkokul ve hastaneden oluşan büyük ve görkemli bir yapı yaptırmıştır. 1562-1565 yıllarında yine Mimar Sinan’a Edirnekapı semtinde cami, medrese, hamam ve çeşmeden oluşan Mihrimah Sultan Camii ve külliyesini yaptırmıştır.
Mihrimah Sultan’ın yaşı ilerlediğinde evlilik için de iki aday gündeme gelmiştir. Bunlardan biri Osmanlı devlet adamı Rüstem Paşa, bir diğeri ise baş mimar Sinan’dır. Dünyanın sayılı mimarları ve yapı sanatçılarından biri olan Mimar Sinan, rivayete göre Sultan’a karşı gizli bir aşk beslemektedir.
Mihrimah Sultan Camii. Kanûnî Sultan Süleyman tarafından kızı Mihrimah Sultan adına yaptırıldığı kabul edilen külliyenin inşasına 1540’ların ilk yıllarında başlanmış, cami kitâbesine göre 954’te (1547) tamamlanmıştır.Mihrimah Sultan Camii, Üsküdar iskele meydanında Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan için Mimar Sinan’a yaptırdığı camidir.
MihrimahSultan Camii – Mimar Sinan. Burada iki cami arasında aşk kitabı ile ilgili bilgiler bulacaksınız. Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah sultan 17’sine bastığında, iki kişi onunla evlenmek ister. Mihrimah yani Mihr-ü Mah Farsça’da “Güneş ve Ay”anlamına gelir.Kızla evlenmek isteyenlerin biri Diyarbakır
Türk mimarlık tarihinin en büyük ismi şüphesiz Mimar Sinan’dır. Sinan sadeceOsmanlı mimarisinin değil dünyanın da en büyük mimarlarından birisidir.Kimliği, doğup büyüdüğü zamanın ve coğrafi sınırların çok ötesine geçenbu büyük mimarın eserleri de mensubu olduğu imparatorluğun büyüklüğüneyaraşır bir sahayı kaplamakta, birçok ülkeyi içine alan
Mimar Sinanın Mihrimah Sultan. Mimar Sinan Kimdir İstanbul Osmanlı Baş Mimarı İnşaat Mühendisi Baş Yapıtı Ustalık Eseri Dünya Usta Mimarlık. HAYATI. Osmanlı İmparatorluğunda Ser Mimaranı Hassa yani saray mimarlarının başı olan Sinan bin Abdülmennan (Mimar Sinan), 1489 yılında Kayseri’nin Ağırnaz Köyünde dünyaya
Bir çoğumuz Mimar Sinan hayatı ve eserleri hakkında yazılar okumuşuzdur, bugün mimar sinanın belkide hiç duymadığınız bir anısını anlatmak istiyorum sizlere Mimar Sinan ve büyük aşkı Mihrimah Sultan, Osmanlı nın büyük cihan padişahı Kanuni Sultan Süleyman ın ve büyük aşk ı Hürrem Sultan ın bir kız çocuğu
wZ38p. Osmanlı dönemindeki ilk Anadolu devşirmelerinden bir tanesi olarak başladığı hayatını imparatorluğun en önemli isimlerinden biri olarak tamamlayan Mimar Sinan, yaptığı yüzlerce eser ile Türk mimarisinin en kıymetli örneklerini vermiştir. Gelin Mimar Sinan kimdir yakından bakalım ve başarılarla dolu hayatında yaptığı önemli eserleri görelim. Osmanlı Devleti, yüzlerce yıl boyunca dünyanın bir dört yanında iyisiyle kötüsüyle hüküm sürmüş güçlü bir imparatorluktur. Bu muhteşem güç yalnızca askeri başarıdan gelmiyordu, Osmanlı pek çok farklı konuda da dönemin öncülerinden olmuştur. Bu öncü isimlerden bir tanesi ise Mimar Sinan’dır. Mimar Sinan, Osmanlı seferleri ile birlikte bilinen bütün dünyayı gezerek hem oraları görmüş hem de oralarda önemli eserler bırakmıştır. Mimar Sinan uzun bir hayat yaşadı ve bu hayatın hakkını verdi. Bir an olsun kibre kapılmayan mütevazi yapısıyla bilinen ve Koca Sinan unvanını almasına rağmen bu karakterini hiç bozmayan Sinan, yalnızca güzel eserler yaratmamış aynı zamanda halkın refahını düşünerek pek çok sokak çalışmasına da bizzat imza atmıştır. Gelin Mimar Sinan kimdir yakından bakalım ve başarılarla dolu hayatında yaptığı önemli eserleri görelim. Mimar Sinan kimdir? İlk Anadolu devşirmelerinden Osmanlı Devleti’nde uzun yıllar uygulanan devşirme sistemini bilirsiniz. Rumeli bölgesinde yaşayan gayrimüslim çocuklar küçük yaşta ailelerinden alınır, yetiştirilir ve önemli vazifelere getirilirlerdi. Yavuz Sultan Selim döneminde bu sistemin Anadolu’da uygulanmasına karar verildi. Devşirme sisteminin uygulandığı ilk zamanlarda devşirilenlerden bir tanesi de Sinan adlı bir çocuktu. Sinan, 1488 ya da 1490 yılında Kayseri’de doğmuş ve burada yaşayan bir çocuktur. Sinaneddin Yusuf ya da Abdulmennan oğlu Sinan gibi isimlerle de anılan Sinan’ın kökenleri tam olarak bilinmiyor. Kayseri’nin Ağırnas ilçesinde yaşayan Sinan’ın Rum, Ermeni ya da Hıristiyan Türk olabileceği söyleniyor. Kim olursa olsun, İstanbul’a geldiğinde işler onun için epey değişiyor. Genç yeniçeri Sinan 1511 yılında Yavuz Sultan Selim zamanında İstanbul’a gelen Sinan, Yeniçeri Ocağı’na acemi oğlanların arasına alındı. Yavuz dönemi Osmanlı’nın en hızlı dönemlerindendir, asker kışlada durmaz. Yeniçeri Sinan önce 1514 yılındaki Çaldıran Savaşı’na sonra da 1517 yılındaki Mısır seferine katıldı. Kanuni Sultan Süleyman’ın tahta geçmesi sonrası yapılan 1521 yılındaki Belgrad seferine ve 1522 yılındaki Rodos seferine katılan Sinan, 1526 yılında gerçekleşen Mohaç Meydan Muharebesi’ndeki başarıları nedeniyle Acemi Oğlanlar Yayabaşı yani bölük komutanı olarak terfi ettirildi. Van Gölü aşılıyor, Sinan başmimar oluyor Sinan, her zaman Mimar Sinan’dı. Çünkü orduda yalnızca savaşacak askerlere değil, bu ordunun lojistiğini sağlayacak insanlara da ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç 1533 yılında hayati bir şekilde ortaya çıktı. İran seferi yapılıyordu ve ordunun Van Gölü’nü aşması gerekiyordu. Sinan, iki hafta gibi kısa bir sürede üç tane kadırga yaparak ordunun karşıya geçmesini sağladı. Bu başarısı ona Hasekilik unvanını kazandırdı. Haseki Mimar Sinan, 1537 yılında yapılan Korfu ve Pulya seferleri ile 1538 yılındaki Moldova seferine katıldı. Karaboğdan seferi sırasında ise Sinan’ın kaderi değişti. Prut Nehri’nin geçilmesi gerektiği zaman Mimar Sinan on gün gibi inanılmaz kısa bir sürede koca bir ordunun geçeceği bir köprü yaptı. Bu başarısı ona 49 yaşında Başmimar unvanını kazandırarak sarayın yolunu açtı. Başmimar Sinan, Türk mimarisini baştan yazıyor Mimar Sinan, 1538 yılında başmimar oldu ancak daha önce de pek çok önemli mimari eser vermişti. Bunlar arasında Halep’te yaptığı Hüsreviye Külliyesi, Gebze’de yaptığı Çoban Mustafa Külliyesi ve İstanbul’da Hürrem Sultan’ın yaptırdığı Haseki Külliyesi son derece önemlidir. Halep’teki külliyeye yapılan ince dokunuşlar, onun İznik ve Bursa’daki yapılara benzer olmasını sağlayarak Osmanlı tarzını devletin farklı noktalarında da kendini gösterir hale getirilmiştir. Başmimar olduktan sonra imza attığı üç eser ise onun mimarlık sanatındaki gelişimini göstermesi açısından son derece önemlidir. Bunlardan bir tanesi olan Şehzadebaşı Camii ve çevresindeki külliye, kendine has bir tarza sahip olmakla kalmamış sonrasında yapılan camiler için de örnek teşkil etmiştir. Bu camide dört yarım kubbe vardır ve ortalarında merkezi bir kubbe bulunur. 1550 ile 1557 yılları arasında yapılan ve bugün bile hepimizin hayranlıkla izlediği Süleymaniye Camii için Mimar Sinan, kalfalık eseri olduğunu söylemiştir. Kendisinin de ustalık eserim olarak adlandırdığı ve otoritelerin de gerçek bir başyapıt olarak gördüğü Edirne’de bulunan Selimiye Camii yapıldığında Mimar Sinan 86 yaşındaydı. Sinan Değersiz ve muhtaç kul Mimar Sinan’ı hepimiz bu büyük eserleri ile tanıyoruz ancak kendisi adını tarihe altın harflerle yazdırmak isteyen biri değildi. Onun en büyük ve belki de tek amacı, bölgede yaşayan halkın refahını arttırmak ve İstanbul’un hem güvenli olmasını hem de güzel görünmesini sağlamaktı. Büyükçekmece Köprüsü’nde kazılı olan mühründen, Mimar Sinan’ın ne kadar mütevazi bir insan olduğunu anlıyoruz; El-fakiru l-Hakir Ser Mimaranı Hassa Değersiz ve Muhtaç Kul, Saray Özel Mimarlarının Başkanı Mimar Sinan, başmimar olarak görev yaptığı süre boyunca İstanbul sokaklarının darlığı nedeniyle oluşacak yangın tehlikesini ortadan kaldırmaya çalıştı, şehrin kaldırımlarını halk için uygun hale getirdi, caddelerin genişliği üzerine çalıştı, lağımların insan sağlığına uygun olması için çalışmalar yaptı ve belki de en önemlisi, İstanbul’un bozulmaması için elinden geleni yaptı. Ayasofya’nın daha uzun yıllar ayakta kalması Mimar Sinan’ın en büyük isteğiydi. Bu nedenle yapının kubbesini onararak takviyeli duvarlar yaptı. Binlerce yıllık kültüre ev sahipliği yapan İstanbul’un yeni yapılarla kirlenmesini istemeyen Mimar Sinan, Zeyrek Camii ve Rumeli Hisarı gibi önemli eserlerin çevresinde görüntüyü bozan pek çok dükkanı ve evi yıktırdı. Sinan’ınki gerçek bir sevdaydı. Koca Sinan kendi elleriyle yaptığı türbeye defnedildi Kayseri’de küçük bir köyde doğan Sinan, Kanuni Sultan Süleyman’ın ona verdiği Koca Sinan lakabıyla 1588 yılında hayatını kaybetti. Kanuni Sultan Süleyman, II. Selim, III. Murat dönemlerinde başmimar olarak görev yapmış olan Sinan öldüğünde Süleymaniye Camii’nin yanına kendi yaptığı son derece sade bir türbeye defnedildi. Mimar Sinan öldüğü zaman geride 81’i cami, 55’i medrese, 51’i mescit, 48’i hamam, 36’sı saray, 20’si kervansaray, 17’si türbe, 17’si imarethane, 8’i mahzen, 8’i köprü, 5’i su yolu, 3’ü hastane olmak üzere toplam 375 tane eser bırakmıştır. Kendisinin de ustalık eserim dediği Selimiye Camii, Dünya Kültür Mirası listesindedir. Kendisinin en ünlü eserlerinden bazıları şunlardır; Süleymaniye Camii Haseki Külliyesi Haseki Camii Selimiye Camii Eski Valide Camii Mihrimah Sultan Külliyesi Mihrimah Sultan Camii Şehzade Camii Cihangir Camii Şah Sultan Camii Rüstem Paşa Camii Sokollu Mehmed Paşa Külliyesi Sokollu Mehmed Paşa Köprüsü Kılıç Ali Paşa Camii Gazi Ahmet Paşa Camii Yalnızca Osmanlı Devleti’nin değil, Türk ve dünya tarihinin de en önemli mimarlarından bir tanesi olan Mimar Sinan kimdir sorusunu yanıtlayarak bu önemli ismin hayatından ve eserlerinden bahsettik. Mimar Sinan ve eserleri hakkındaki düşüncelerinizi yorumlarda paylaşabilirsiniz. Mimar Sinan'ın eserlerinin bu kadar sağlam oluşunun altında yatan sebepleri okumak isterseniz
MİMAR SİNAN ANASAYFAYA DÖN Biyografi Yapıları Banileri Sinan Efsaneleri Suphi SAATÇİ Bir büyük cihan devletinin baş mimarı olan Sinan, askerî, politik ve ekonomik gücünün de zirvede olduğu 16. yüzyılda, dünyanın merkezi olan İstanbul'da birbirinden çarpıcı eserler inşa etmiştir. Osmanlı mimarisinin Klasik Çağı'nı simgeleyen Sinan, bu dönemde büyük külliyeleri ile özgün cami tasarımlarını hayata geçirmiştir. Sinan'ın Şehzade Camii'nden sonra tasarladığı Süleymaniye, içerdiği farklı işlevli yapılar topluluğu olarak, Türk mimarlık tarihinin de en büyük ve en geniş kapsamlı külliyesi sayılır. Öldüğü zaman Sinan'ın ünü, artık bütün bir imparatorluğun sınırlarını aşmıştı. Sinan yaşadığı çağa sığmamış ve ölümsüz bir türkü halinde yankılanmıştır. Bu tarihten itibaren büyük şöhrete kavuşan Sinan'ın hayatı ve yaptığı işler halk arasında hikâyelere, rivayetlere konu olmuş, daha sonraları bu hikâye ve rivayetler efsanelere söylencelere dönüşmüştür. Adeta bir destan kahramanı kimliğine büründürülmüş ve bir efsane gibi halk arasında dillerde dolaşan hikâyelere konu olmuştur. Bu söylencelerin bir kısmı aşağıda sıralanmıştır. Mimar Sinan'ın Büyük Aşkı Cihan Padişahı Kanuni Sultan Süleyman'ın, eşi Hürrem Sultan'dan doğan biricik kızına Mihrimah adı verilmiştir. Farsça Güneş anlamına gelen Mihr ve Ay anlamına gelen Mah adlarından oluşan mürekkep bir ad verilmiştir. Kanunî'nin el bebek, gül bebek yetiştirilen ve nazla büyütülen kızı Mihrimah Sultan dünya güzeli bir kızdır artık. Öyle rivayet edilir ki Mihrimah Sultan, sarayın baş mimarı olan Sinan'a Üsküdar'da bir cami yapmasını sipariş eder. Bunun üzerine Sinan, Mihrimah Sultan adına İskele Camii de denilen eseri inşa eder. Ancak bu vesileyle Sinan gönlünü padişahın biricik kızına kaptırır. Ne var ki Sinan'ın büyük aşkı Mihrimah Sultan'a Diyarbakır Beylerbeyi Rüstem Paşa talip olur. Bu haber, bir anda halk arasında hızla yayılır ve kulaktan kulağa dedikodular dolaşır. Zengin fakat cimri olan Rüstem Paşa ayrıca Mihrimah Sultan'a göre yaşlıdır. Dahası Rüstem Paşa'da cüzzam hastalığı vardır. Yayılan bu dedikodular cihan padişahı Kanunî Sultan Süleyman'ın kulağına kadar gider. Kızını Rüstem Paşa ile evlendirmek isteyen Kanunî'nin, yayılan bu dedikodulardan canı çok sıkılır. Paşa'nın cüzzamlı olup olmadığını öğrenmek için sarayın başhekimini Diyarbakır'a gönderir. Beylerbeyi olan Rüstem Paşa'yı muayene eden başhekim Paşa'nın kaftanında bir iki bit bulur. Cüzzamlılarda bit olmayacağı için durum aydınlanır. Böylece Rüstem Paşa Veziriazamlığa atanır ve Mihrimah ile evlendirilerek padişahın damadı olur. Hikâye doğru mu değil mi bilinmez ama bir şairin söylediği beyit, bu rivayetin doğruluğunu ima etmektedir. Kaynaklarda geçen iki dizelik bu beyit şöyledir Olucak bir kişinin bahtı kavi talii yar Kehlesi dahi mahallinde anın işe yarar Yani adamın üzerinde bit çıksa yerine göre işe yarar. Bu yüzden Rüstem Paşa'ya “Kehle-i itibar veya Kehle-i İkbal” lakabı verilmiştir. Bu da itibar veya ikbal kazandıran bit anlamına gelmektedir. Kanunî, kızı Mihrimah'ı Rüstem'le evlendirince, Sinan'ın aşkı içini kavurmaya devam eder. Üsküdar Mihrimah Camii'nden 14 yıl sonra Sinan ikinci bir cami siparişi daha alır. Sinan, sevdiği ve gönlünün sultanı kabul ettiği Mihrimah'ın, bu seferki siparişi için işe koyulur. Ona İstanbul'un bir başka yüksek tepesini seçer Edirnekapı'da surun dibinde, adeta inzivada olan bir yerde karar kılar. Gözlerden uzak, yalnız ve ıssız bir semtte, Mihrimah Sultan için ölümsüz bir eser tasarlar. Camii'nin dört taraftan ışık alan yüksek kubbesi, bütün yapıya egemen bir konumdadır. Anıtsal kubbenin asaletli duruşu ve yalın güzelliği Mihrimah Sultan'ı simgelemiştir. Yanında sadece nöbet tutarcasına bekleyen bir yalnız minare vardır. Bir benzeri olmayan bu tasarımda Sinan'ın, gönül sultanına karşı duyduğu aşkı dile getirdiği rivayet edilmektedir. Bu aşkı ayrıca camiin iç dekorasyonda da ifade eden Sinan, renkli kalem işi ve alçı bezemelerde de Mihrimah'ın yazmasının oyalarını yansıttığı söyleniyor. Yine rivayet ediliyor ki gece ile gündüzün eşitlendiği 20-22 Mart tarihlerinde, Edirnekapı Camii'nin siluetinin arkasında güneş batarken, Üsküdar'daki Cami'nin minareleri arasından ayın doğuşu görülür. Efsaneye meraklı olanların muhayyilesinde daha da geliştirilen bu söylencelerde mihr güneş ile mah ayın aynı anda görünmesinden dolayı, Kanunî'nin kızına Mihrimah adının verildiği anlatılıyor. Ters Lale Sinan, Padişah İkinci Selim'den bir cami siparişi alınca, uygun bir yer aramaya çalışmıştır. Padişahın Edirne'de yaptırmayı düşündüğü cami için, Sinan beğendiği yerin sahibi aksi bir kadınmış. Cami için beğenilen yerde o zamanlar lale bahçesi varmış. Sinan, Selimiye Camiinin şimdiki yerini beğenmiş, ama arsa sahibinin rızasını almak öyle sanıldığı kadar kolay olmamıştır. Arazinin sahibi olan kadın yeri vermek istemeyince Sinan, Sultan İkinci Selim ile birlikte çıkılan bir Balkan seferi dönüşünde Edirne'deki arsaya gelirler. Kadın, karşısında yüce hünkârı görünce ve aynı teklifi ondan da duyunca kabul etmekten başka çaresi kalmaz. Ancak bunu bir şart ile kabul etmiştir. Kadın camide lale motifleri kullanılmasını ve bir zamanlar burasının Lale bahçesi olduğunun unutulmamasını ister. Bu istek İkinci Selim tarafından kabul edilir ve Mimar Sinan'a bu isteğin yerine getirilmesi talimatı verilir. Mimar Sinan, gönülsüz olarak kadının arzusunu yerine getirir ve Camii'nin tam ortasında yer alan müezzin mahfilinin sol ön ince mermer ayağının iç kısmında, yaklaşık 5 cm boyunda ve ters olarak sütuna işletir. Rivayete göre Sinan'ın işlettiği lale motifi, caminin arsası içinde eskiden bir lale bahçesi olduğunu, , ters yapılması ise sahibinin tersliğini ifade etmektedir. Eğri Minare Hikâyesi Sinan hakkında dillerde dolaşan bir diğer rivayet Eğri Minare söylencesidir. Sinan'ın dünya görüşünü ve olaylara bakış açısını dile getirmesi bakımından önemli gördüğümüz bu yaygın hikâye şöyledir Hızla ilerleyen Süleymaniye Külliyesi'nin inşaatı bitmek üzeredir. Külliyenin içinde dört minareli cami, en görkemli yapı olarak herkesin ilgisini çekmektedir. Ne var ki minarelerin biri, orada oynayan bir çocuğa göre eğri duruyormuş. Çocuk çalışan ustalara yaklaşarak, minarelerden birinin eğri durduğunu söylemiş. Bunun üzerine ustalar minarenin düzgün olduğunu dillerinin döndüğü kadar anlatmaya çalışmışlarsa da, çocuğu bir türlü inandıramamışlardır. Çocuk da minarenin eğri olduğu üzerinde ısrar edince, ustalar çocuğu döverek azarlamıştır. Dövülen çocuk hüngür hüngür ağlamaya başlamış. Bu sırada Mimarbaşı Sinan, inşaat yerine ulaşmış ve ağlayan çocuğa ne olduğunu sormuş. Çocuk - Şu minarenin eğri olduğunu söyleyince, beni bu amcalar dövdü, demiş. Sinan da, ustalara göz kırparak, hışımla - Çocuk haklıdır. Hemen minareyi düzelteceğiz, diyerek kararını vermiş. Bunun üzerine bir işçi, yanında uzun ve kalın iplerle birlikte minareye çıkarılmış. İpin bir ucunu minarenin gövdesine sıkıca bağlayan işçi, diğer ucunu aşağıya sarkıtmış. Bir kaç işçi de ipin aşağıya sarkan ucunu kavradıktan sonra, Sinan çocuğa sormuş - Minare hangi yöne doğru eğrilmiştir? Çocuk - Şu yöne, deyince Sinan ipi ters yöne doğru çekmelerini emretmiş. Ustalar ipe biraz asıldıktan sonra, Sinan tekrar çocuğa sormuş - Nasıl, düzeldi mi? Çocuk - Biraz daha çekilmeli, cevabını vermiş. Bu sefer Sinan - Haydi aslanlarım, biraz daha gayret, demiş. Ustalar tekrar yalancıktan ipe asılmışlar. Sinan tekrar çocuğa dönerek sormuş - Şimdi nasıl, tam düzeldi mi? Çocuk - Evet amca, işte şimdi düzeldi, demiş. Sinan da - Artık ipi bırakabilirsiniz. Minare tam düzelmiş oldu, dedikten sonra, çocuk için şeker aldırtmış ve onu severek teşekkür etmiş. Çocuk isteği yerine geldi diye, güle oynaya arkadaşlarının yanına koşmuştur. Ancak bütün usta ve işçiler hayretler içinde Mimar Sinan'a bakmaktadırlar. Sinan da bunun farkındadır. Onların merakını gidermek için Sinan, usta ve işçilere şöyle hitap etmiş - Hepinizin hayret ve merak içinde olduğunuzu biliyorum. Küçük çocuğu ikna edebilmek için çok basit yollar varken, onu döverek inandırmaya zorlamak, siz koca adamlara yakışır mı? Unutmayınız ki karşınızdaki bir çocuktur. Onu ikna edemezsiniz, halkı da ikna edemezsiniz. Şimdi bu çocuk, mahalle mahalle dolaşarak, burada yapılan minarenin eğri olduğunu avaz avaz bağırıp halka duyurursa, yaptığımız bu caminin adı Eğri Minareli Cami olarak kalır. Fakat siz çocuğu anlayacağı bir üslupla inandırırsanız, hem o, hem biz rahat ederiz. Şimdi anladınız mı neden böyle davrandığımı? Bunun üzerine usta ve işçiler, Mimarbaşı Sinan'a hak vererek, yaptıkları hatayı kabul etmişler. Acem Şahı'nın Hediyesi Süleymaniye inşaatının uzaması da çeşitli dedikoduların yayılmasına yol açmıştır. Bunlardan birisi Acem Şahı'nın hediye gönderme hikâyesidir. Sinan'ın başladığı Süleymaniye Külliyesi'nin inşaat sürecinin uzaması, özellikle Külliye'nin merkezindeki Cami'in bir türlü tamamlanamayışı, herkesi tedirgin etmeye başlamıştır. Bu hususta kulaktan kulağa fısıltılar yayılmaya başlamıştır. Güya koskoca Osmanlı devletinin bütçesi iflas ettiği için Cami'ye harcama yapılamamaktadır. Cihan Padişahı Kanunî'nin hazinesi de boşaldığından dolayı Cami inşaatı durmuştur artık. Dedikodular artık İran Şahı'na kadar ulaşmıştır. Bunu altın fırsat bilen Acem Şahı, değerli taşlardan oluşan bir sandık dolusu mücevheratı, Osmanlı Padişahı'nın yaptırdığı Cami'ye yardım olsun diye elçisi vasıtası ile İstanbul'a göndermiştir. İran elçisi Padişahın huzuruna çıkarak mücevherat dolusu sandığı, Padişahın önüne koyduktan sonra şunları söylemiştir “İran Şahı Süleymaniye inşaatının tamamlanması için, şu değerli mücevherat sandığını yardım olsun diye size sunmaktadır.” Bu sözlere sinirlenen Kanunî Sultan Süleyman, Mimar Sinan'ı huzuruna çağırmış ve elçinin önünde şunları söylemiştir “Bak Mimarbaşı, İran Şahı bize Süleymaniye inşaatını bitirebilmemiz için, kıymetli taşlar göndermiştir. Al bu kıymetli taşları, hazırladığın harca kat ki işe yarasın.” Sinan'ın Nargile İçmesi Süleymaniye Camii inşaatının uzaması ile ilgili bir diğer rivayet de şudur Süleymaniye Camii'nin bir türlü tamamlanamayışı üzerine sinirlenen Kanunî Sultan Süleyman, hışımla atı ile birlikte Süleymaniye'nin şantiyesine girer. Bir de ne görsün, Mimar Sinan büyük kubbenin altında ve Cami'in tam ortasında oturmuş nargile içiyor. Sinirlenen Padişah Sinan'a söylenmeye başlamış - Benim Cami'im neden bir türlü bitmiyor Mimar başı? Şimdi sebebini anladım. Bizim Mimar başı oturmuş nargile fokurdatarak keyif çatıyormuş demek ki… Sebebi şimdi zahir oldu. Sinan da - Devletli padişahım, benim maksadım nargile içerek, keyif çatmak değildir. Benim muradım Cami içindeki dumanın gidiş yönünü tespit etmektir. Zira cami içinde yanan yüzlerce kandilden çıkan islerin ne tarafa doğru gittiği tespit edilirse, o tarafta bir is odası yapılabilir. O zaman hem Cami islerinden kurtulur, hem de toplanan islerden âlâ mürekkep yapılıp hattatlara verilebilir, demiş. Bunun üzerine padişahın sinirleri yatışıp, Mimar başına “aferin” diyerek taltif etmiştir. Büyük usta Sinan'ın hikâyelere konu olan söylenceleri de hikmet, marifet ve derslerle dolu nice mesajlar taşımaktadır.
Dün akşam okuduğum bir yazıyı hemen paylaşmak istiyorum. Mimar Sinan ile Mihrimah Sultan'ın aşkı.... Bilindik bir hikayenin içinde barınan gizler çok etkiledi beni. Bu kadar detay bilmiyordum. Mihrimah Sultan Kanuni Sultan Süleyman'ın ve Hürrem Sultan'ın kızı. Adını Sultan baba koyuyor." Mihr ve mah" farsça güneş ve ay demek... Mihrimah Sultan 17 yaşına geldiğinde iki talibi oluyor, birisi Diyarbakır valisi Rüstem Paşa, diğeri de sarayın baş mimarı Mimar Sinan. Sultan Süleyman Rüstem Paşa ile evlendiriyor Mihrimah Sultan'ı ama Mimar Sinan da bu arada aşık olmuş oluyor. Ufak bir ayrıntı da şu; Mimar Sinan evli ve 50 yaşında. Aşkına kavuşamamasına rağmen deliler gibi aşık olduğu Mihrimah Sultan için Kanuni'nin emri ile Üsküdar'da yapılan camide adeta aşkını sanatına yansıtıyor. Etekleri yerleri süpüren bir kadın silüeti gibi yapıyor camiyi. Tarihçiler böyle yorumluyorlar. Sonra da ilk defa burası da önemli bence padişah fermanı olmadan İstanbul'un en ıssız ama en yüksek tepelerinden birinin üzerine ikinci bir cami inşaatına başlıyor. Her sanatçı gibi aşkını ifade etmesi lazım. Edirnekapı'da yaptığı bu inşaat küçücük bir cami, 38 metre yüksekliğinde bir minaresi var ve bir adet kubbesinin üzerinde ise 161 pencere var ki bu tarihte bu işi yapabilecek bir mimar dünya üzerinde yok diyor tarihçiler. Bu pencerelerin içeriye aydınlık vermesi planlanmış ve başarıya da ulaşılmış, bu da bazı sanat tarihçilerine göre Mimar Sinan'ın Mihrimah Sultan'ın iç güzelliğini anlatması şeklinde yorumlanıyor. Aslında yapılan eserde iki minare de olabilecekken tek minare yapılması yaşanan yalnızlığı ve hüznü anlatıyor olarak yorumlanıyor bazı tarihçilerce... Asıl etkileyici kısım bundan sonra başlıyor. Mimar Sinan'ın gerçekten matematik dehası olduğu su götürmez bir gerçek. Yaptığı eserlerden bunu anlayabiliyoruz şüphesiz. Mihrimah Sultan için yapılan iki camiye de bir de sır saklamış Mimar Sinan. Aşkını bir gizem içinde yapılandırmış. Yılın sadece bir günü 21 Mart'ta ki bu da Mihrimah Sultan'ın doğum günü, gece ve gündüzün eşit olduğu günde, Edirnekapı ve Üsküdar'daki camiyi birlikte görebileceğiniz bir yere geçip seyretmek lazım bunu net anlamak için. Edirnekapı'daki caminin minaresi üzerinden güneş batarken Üsküdar'daki caminin minaresi arkasından ay doğuyor. Bu durum karşısında bu tarihte bu hesaplamaların nasıl yapıldığına, nasıl bir zihin muhakemesi olduğuna ve bu güzelliği nasıl düşünerek hesaplamalar yapıldığına inanamıyor insan. Bu nasıl bir tutkuymuş ve nasıl bir güzellik! Bazı tarihçilere göre ise bu bahsedilen aşk bir rivayetten öte değil. Eserlerdeki durum ise özel bir durumu ifade etmiyor, zaten Mimar Sinan'ın tüm eserlerinde benzeri hesaplamalar mevcut deniyor. Hangisi doğru bilinmez ama tüm kitaplarını okuduğum çok sevdiğim edebiyatçı İskender Pala'nın HaberTürk'te yayınlanan bir yazıda şu sözünü okumuştum; "Eğer Mimar Sinan bir kadına aşık olacak olsa bu kadın Mihrimah Sultan olurdu." Dönemi ve bu aşkı anlatan Mina Oğuz'un romanını okumalıyım hemen.... Aşka geldim...
Mihrimah Sultan Camisi 1562-1565 yılların Mimar Sinan tarafından yapılan; Edirne Kapı ve Üsküdar da yapılmış olan 2 farklı ama aynı adı taşıyan camiidir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde; eşi Hürrem Sultandan olan kızı Mihrimah Sultan için yaptırdığı camidir. Makale olarak hazırladığımız bu yazı içeriğinin devamında Mimar Sinan Eserleri arasında yer alan bu camii hakkında; Hikayesi, Fotoğrafları, Mimari Özellikleri bilgilerine aşağıdaki içerikler listesinden kolaylıkla ulaşabilirsiniz. HikayesiMimari ÖzellikleriFotoğraflarıBelgesel video Kanuni Sultan Süleyman döneminde Mimar Sinan tarafından yapılan ve aynı adı taşıyan 2 adet Mihrimah Sultan Camii bulunmaktadır. Bunlardan birisi Edirne Kapı ve Üsküdar da yer almaktadır. Hikayesinden bahsedeceğimiz cami Edirne Kapıda Edirnekapı surlarının dibinde yer almaktadır. Minare ve sarkıt işlemelerinde kullanılan malzeme işlemelerinde; saçları topuklarını döven bir kadın figürü olduğu söylenmektedir. 21 martta yani Mihrimah Sultanın doğum gününde; Camii’nin tek minaresi arkasında kırmızı bir güneş batarken; Üsküdarda bulunan diğer Mihrimah Sultan Camii minaresi ardından ay doğmaktadır. Mihrü Mah gerçekleşmesi olarak ifade edilen bu durum dönemden bu zaman kadar anlatılan ve en çok bilinen hikayesidir. Mimari Özellikleri Mihrimah Sultan külliyesi İstanbul’un altıncı ve en yüksek tepesinde 16. yüzyılda inşa edilmiş klasik dönem mimarî yapılarından biridir. Minarenin batıya bakan tarafında dörtgen ve üçgen formunda iki adet güneş saati bulunmaktadır. Cami kubbesi 37 metre yüksekliktedir. Son cemaat mahalli 4 granit 4 de mermer olmak üzere 8 sütuna dayanmaktadır ve 7 kubbelidir. Medrese 17 odalıdır. 63 dükkândan meydana gelen çarşının büyük bir kısmı yol yapımı için yıktırılmıştır. Külliye bünyesinde yer alan medrese ve sıbyan mektebi duruma ve ihtiyaca göre birçok amaç için kullanılmıştır. Medrese bir dönem yangın zedelerin barınağı; bir dönem hasta hane ve bir dönem de İHL yurdu olarak kullanılmıştır. İstanbul’un altıncı tepesinde Edirnekapı’da yer alan külliye 16. Yüzyılda Kanuni’nin tek kızı Mihrim ah Sultan ö. 1578 tarafından Mimar Sinan’a inşa ettirilmiştir. Külliye, merkezde cami olmak üzere, medrese, bir çifte hamam, helâ, sıbyan mektebi, türbe, arasta2 ve çeşmeden oluşmaktaydı. Yapının kesin tarihini belirten bir inşa kitabesi ne yazık ki bulunmamaktadır. Araştırmalar caminin 1566’da inşa edildiğini göstermektedir. Vakfiyesi ise Hicrî 978/Miladi 1570/71 tarihlidir. Caminin bir şerefeli tek minaresi vardır. Fotoğrafları Mihrimah Sultan Camii fotoğraf galerisi arşivimiz. Galeri içerisinde Camii planı, Siluet çizimlerine ulaşabilirsiniz. Belgesel video Mimar Sinan kimdir? ve Mimar Sinan’a ait tüm projelere Mimar Sinan Eserleri sayfamızdan ulaşabilirsiniz. Başa dön tuşu
Sultan Camii, Üsküdar'ın en önemli tarihi eserlerinden birisidir. Peki, Mihrimah Sultan Camii'nin mimari özellikleri ve hikayesi nedir?Haber güncelleme tarihi 1044Mihrimah Sultan Camii Hakkında Bilgiİstanbul’un en yüksek tepelerinden biri olan altıncı tepede bulunan Mihrimah Sultan Cami, 16. yüzyıl eseridir. Mimar Sinan, Mihrimah Sultan adına İstanbul’da iki yapı inşa etmiş; biri Edirnekapı surlarının dibinde altıncı tepede bulunan cami iken, diğeri Üsküdar’da inşa edilmiştir. İstanbul’un altıncı ve en yüksek tepesinde yer alan Edirnekapı Mihrimah Sultan Camii’nde ise, sarkıt ve minare işlemelerinde saçları topuklarını döven bir kadın tasviri olduğu söylenir. Mihrimah Sultan’ın doğum gününde yani 21 Mart’ta; Edirnekapı’daki caminin tek minaresi arkasından kırmızı güneş batarken, Üsküdar’daki caminin ardından ay doğmaktadır. Böylece Mihrü Mah gerçekleşmektedir ancak bu hikayenin hiçbir gerçekliği yoktur. Dönemin dedikodularında bile böyle söylentilere İstanbul'un tarihine tanıklık eden Mihrimah Sultan Camii hikayesi ve özellikleri;Mihrimah Sultan Camii Mimari ÖzellikleriMihrimah Sultan Camii dikdörtgen planlıdır. Doğu, batı ve kuzeydoğudan birer kapıyla şadırvanlı avluya girilir. Etrafında medrese, mektep, türbe ve hamam yer alır. Tek minaresi vardır ve sağda bulunur. Tek kubbeli olan yapı, dönem sonrası için örnek teşkil edecektir. Kubbe ve kemerlerin içine çok sayıda pencere açıklıkları hem içten hem de dıştan olağanüstü bir görüntüye sahiptir. Ana kubbe iki yandan galerilerle enine büyütülerek, dönem içinde özgün bir plan anlayışı getirmiştir. Sinan çağının en güzel örneklerinden biri kabul edilen mermer bir mihrap bulunur. Yapının yüksek bir tepeye inşa edilmesinden dolayı, zemini sağlamlaştırmak için Sinan’ın yüzlerce kuyu açtırdığı söylenir. Sıbyan mektebi bugün Milli Eğitim Bakanlığına bağlı Çocuk Kütüphanesi olarak kullanılmaktadır. Medrese, sağlık merkezi olarak kullanıldığından iç mimarisinde pek çok değişiklik yapılmıştır. Hücrelerin biri dışında diğerleri, asıl biçimlerini Sultan Camii Nerede ve Nasıl Gidilir?Cami Üsküdar merkezde, rıhtımda yer almaktadır. Bu yüzden Avrupa Yakası’ndan gelmek isteyenler için tercih edilebilecek en güzel yol deniz otobüsleri olacaktır. Deniz yolu ile Üsküdar’a gelecek olursanız cami sizi iner inmez Avrupa Yakası’ndan gelecek olanlar için Marmaray alternatifi mevcuttur. Üsküdar’da Marmaray’dan çıkış yapar yapmaz yine Mihrimah Sultan Camii karşınızda tüm güzelliği ile beliriverecektir. Anadolu Yakası’ndan gelecek olanlarsa otobüs, dolmuş ya da minibüslerle Üsküdar sahile gelecek olurlarsa bir iki dakikalık bir yürüyüşle camiye Sultan Kimdir?İsmi Farsça'da güneş ve ay anlamına gelen Mihrimah Sultan, Kanuni Sultan Süleyman'ın kızıdır. Mihrimah Sultan daha 17 yaşındayken Diyarbakır Valisi Rüstem Paşa ve Mimar Sinan Mihrimah Sultan ile evlenmek için ona talip olmuşlardır. Ancak Sultan Süleyman kızını Rüstem Paşa'ya verir. Mimar Sinan ise 50 yaşında olmasına rağmen Mihrimah Sultan'a deliler gibi aşıktır. Mimar Sinan sarayın da isteğiyle 1540 yılında Mihrimah Sultan için Üsküdar’da bir cami yapmaya başlar ve camiyi 1548 yılında bitirir. Cami etekleri yerleri süpüren bir kadın şeklinde çizgilerle İçerik Önerileriİstanbul'da Gezilecek Yerlerİstanbul'da Bilinmeyen Gizli YerlerBU İÇERİĞE EMOJİYLE TEPKİ VER!
mimar sinan ve mihrimah sultan