🐏 Kara Hava Ve Suyun Canlı Yaşamındaki Önemi Nedir

Cevap Kara, hava ve suyun canlı yaşamındaki önemini araştıralım. konusunun kısa ve farklı cevapları için TIKLAYINIZ. Kara, hava ve suyun canlı yaşamındaki önemi tartışılmaz bir gerçektir. Hava sürekli olarak yaşamak için ihtiyacımız olan 1 dakika bile olmazsa hayatımız kaybedeceğimizi unutmamak gerekmektedir. Ciğerlerihava ile dolu olmadığı için, bu havanın basınç değişikliği nedeniyle kana karışır ve dolayısıyla "vurgun yeme" tehlikesi ile karşı karşıya kalmazlar.Ama asıl soru burada ortaya çıkar: Eğer ciğerlerini hava ile doldurmuyorlarsa, oksijensiz kalıp boğulmaktan nasıl kurtulurlar? Her hangi bir noktada suyun içinde gördüğümüz balıklar, kumun üzerindeki yengeçler yada deniz yıldızları nekton olarak tanımlanan canlı grubu içinde yer alır. Buz Nedir? Buz, nasıl ve nerede oluştuğuna veya su moleküllerinin nasıl bir araya yığıldığına bakılmaksızın, suyun katı formu için kullanılan kelimedir. Don buzdur. Buz küpleri buzdur. Kar bir buz şeklidir. Hidrosfer, Dünya yüzeyinde veya yakınında bulunan kesikli su tabakasıdır. Dünya yüzeyinde bulunan sıvı ve donmuş yüzey sularını, topraklarda ve kayada tutulan yeraltı suyunu ve atmosferik su buharını içerir. Su, Dünya'nın yüzeyinde en bol bulunan maddedir. Sıvı ve katı (buz) olarak yaklaşık 1,4 milyar kilometre küp su Özgür GÖNEN. Bu çalışmanın amacı Proto-Türklerden günümüze kadar gelen ağaç kültünün (Hayat Ağacı, Şaman Ağacı, Kozmik Ağaç v.b.) Türklerin yaşamındaki önemine, ağaçlara yüklenen vasıflara ve kutsal ağaç inancının sanata yansımalarına örnekler vererek açıklamaktır . En eski devirlerden günümüze kadar Topraklarınkorunmasının hangi ölçekte olursa olsun diğer bir önemi de suyun depolanmasıdır. Toprak yüzeylerini beton ile kaplayarak suyun yüzeysel akışla kanalizasyona A2Pnzsi. Gençlere değer katacak içeriklere Google Haberler'den abone olmak ister misiniz?.Google Haberlere Abone Ol. Gençliğe değer katma arzusuyla.. Demografik Yatırım Nedir? Gıda Teknolojisi Nedir? Gıda Teknikeri Ne İş Yapar? Yıldız SistemleriDünyanın DoğuşuKambriyen Öncesi DevirFanerozoik DevirPaleozoik DönemMezozoik DönemSenozoik DönemNeojen ÇağıKuvaterner ÇağıUygarlık Tarihiİlk CanlılarPleistosen DönemiYaşayan Bir GezegenKüçük Soluk NoktaAteş Su Toprak HavaGüneş Sistemi ve DünyaLunaDeğerlendirmeDünya Tarihi, özel bir adlandırma olmaksızın üzerinde yaşayan canlı ve cansız bütün oluşumları içine alan kapsamlı bir tarih anlatısıdır. Dünya üzerinde insanlığın oluşumundan önce yaşayan canlılar ve onlardan da önce hayat bulan kayaçlar dünyamızın bugün ki hâlini almasını 4,5 milyar yıl yaşında olan dünyamız bugün biz karbon nesli canlıların bilinen tek SistemleriÖzellikle 20. Yüzyılın başında Einstein ve Hubble’ın teoremleri bugün Yıldız sistemlerine olan bakışımızı kökünden değiştirmiştir. 10. Yüzyıla kadar insanlar dünyayı çeşitli mitolojik yaratıkların tuttuğunu veya dünyanın düz bir düzlem şeklinde olduğunu savunmaktaydı. Lakin bu sürecin ardından 5. Yüzyılda Anagsogoryan Evren Modellemesi biz insanların daha farklı ufuklar geliştirmesine olanak Galileo ve Hubble ise sırasıyla bu modeli günümüz şekline getirmeye çaba gösterdi. Bugün ise biliyoruz ki Yıldızlar yoğun Hidrojen atomlarının sıkışması ile Füzyon tepkimesi gerçekleştirerek 1 elektronlu Hidrojeni 2 elektronlu Helyum’a dönüştürmektedir. Ve bu enerjiyi yakıt olarak kullanarak çevrelerine kütlelerince kütle çekim Güneşimizin oluşmasının ardından meydana gelen kaosun bir sonucu olarak dünyaya gelmiştir. Zamanla Güneş’in kütle çekimi ve kendi çekirdeğinin manyetik alanında sıkışan dünyamız yoğun ve kayaç yapısını kazanmıştır. Dünyamızla birlikte Güneş Sisteminde 8 i ana gezegen olmak üzere milyondan fazla gök cismi yer bu gök cisimleri ise Dünyamızın aslında öz kardeşidir. Dünya Tarihi açısından diğer gezegenleri anlamak da önemlidir. Dünya Tarihi ve geleceği için, bu gezegenleri ve sistemi yazımızın devamında incelemeye devam DoğuşuAstronomi ile uğraşan bilim insanları gök cisimlerini de canlı ve cansız olarak sınıflandırmaktadır. Örneğin her yıldız canlı birer organizma gibi davranırlar. Doğar, büyür, enerji harcar ve ölür. Bizim yıldızımızın da ölü bir yıldız sisteminin kalıntılarını etrafında toplayarak oluştuğunu bundan milyar yıl önce doğumunu başlattığında ortaya çıkan kaya, enerji ve atomlar çeşitli gök cisimlerini oluşturmuştur. Çoğu Güneşin ilk zamanlarındaki vahşetine dayanamayıp ona yem olurken kalan kısmı ise gezegenleri ve göktaşlarını oluşturmuştur. İlk zamanlarda tahminen irili ufaklı 12 gezegen oluşmuşken günümüzde bu sayı cüce gezegen Plutonu saysak dahi 9 oluyor. Bu da kalan gezegenlerin zamanla yok olduğunu yahut sistemimizden çıktığını Tarihi ise bu dönemlerde başlamıştır. Dünya Güneşe en yakın 3. Gezegendir. Bu yakınlık sebebiyle bizim küçük ama kullanışlı Güneşimizin ışınları Dünyaya önemli zarar verebilecek iken Dünyamız çekirdeği sayesinde oluşturduğu manyetik alanı ile Yıldızından gelen zararlı ışınları yanan bir kaya parçasından ibaret olan Dünyamız bundan 3 ila 4 Milyar yıl önce yoğun bir göktaşı yağmuruna tutulmuştur. Bu göktaşları tahmin edildiği üzere dünyaya yaşamın kaynağı olan Oksijen ve Karbon taşımıştır. Kambriyen Öncesi DevirDünya Tarihi kavramını ilk olarak Kambriyen Öncesi Dönem için kullanmaya başlamaktayız. Bunun sebebi Dünyanın nasıl var olduğu konusunda ulaşabileceğimiz bilimsel deneylerin olmaması. Elbette bilimsel araştırmalar yalnızca deneyler ve gözlemler ile oluşamaz. Güneşin ve çevremizdeki gök cisimlerinin davranışları Dünyamızın geçmişi hakkında bizlere yadsınmaz gerçekler Öncesi Dönem Dünya için yer kürenin henüz daha tam olarak oluşamadığı bir dönemdir. Bu dönemde erimiş kayaçlar, lav akıntıları ve zayıf bir atmosfer söz konusudur. 600 milyon yıl ila milyar yıl arasındaki bu dönem Dünyanın en uzun ve en karanlık evrim oluşumu ile birlikte bu dönemde şimdiki halinden daha küçük olduğu düşünülmektedir. Elbette ortalama 4 milyar yıllık bu dönemde çarpışmalar, meteor yağmurları, atmosferdeki Silikat ve metan patlamaları dünyanın henüz karasal bir iklime kavuşmasına olanak vermemiştir. Bu dönemde süper kıtalar göz önüne çıkmıştır. Vaalbara, Ur, Kenorland Arktika ve Nuna en bilinen süper kıta isimleridir. Kambriyen öncesi dönem kendi içinde Hadean, Arkeyan ve Proterozoik olarak üç döneme ayrılır. Proterozoik Dönem kalıntılarına günümüzde Meksika ve Atlas Okyanus kıyılarında nedenle Dünyanın lav akıntılarından kurtulmasını ve okyanuslarını oluşturma sürecini bilim insanları 2 milyar yıl ile 600 milyon yıl önceyi kapsayan Proterozoik Dönemde ele Tarihi Kambriyen Öncesi Dönem de karanlık ve bir çok bilinmez öge barındırmaktadır. Lakin bildiğimiz en önemli şey Arkeyan ve Hadean dönemde oksijenli solunum yapan canlıların Dünya Tarihi adına henüz DevirOrtalama 550 milyon yıl öncesinden günümüze kadar uzanan Fanerozoik Devir, canlılığın, Buzul Çağlarının, volkanik tepkimelerin, kıtaların ve insanların dünyaya ayak bastığı en aksiyonu bol devirdir. Bu sebeple kendi içerisinde 3 bölüme Dönem545 milyon ila 250 milyon yılları arasında oluşan devirdir. Dünya Tarihi açısından canlı evriminin ilk kalıntılarına ulaştığımız devir olarak da ön plana çıkmaktadır. Fenerozoik Devrin ilk zaman okyanuslarında oluşan tek hücreli organizmaların bu devirde çok hücreli hale geçtiği gözlenmektedir. Elbette bu gözlem deneyler yolu ile değil kavramlar ve teoriler yolu ile yapılmaktadır. Bu devrin en büyük olaylarından birisi de süper kıta Rodinia’nın ayrılma tepkimeleridir. Bu sebeple Dünya Tarihi bu dönemde bir çok deprem ve volkanik faaliyetler ile karşılaşmıştır. İlkel dağ ve büyük okyanus akıntıları bu dönemi etkisi altına ki yaşam ise hiç olmadığı kadar zenginleşmiştir. Atmosfere oksijen salan algler yine bu devirde ortaya çıkmıştır. Artık mikroorganizmalardan daha büyük ve omurgalı canlılar türemeye başlamıştır. İlk defa Denizden Karaya doğru canlılık Paleozoik Devrinin sonlarında adımını ağaç ve orman türleri iklimi değiştirdi. Oksijen ve Azot atomları atmosferimizi bugün ki haline yaklaştırdı. Meteor yağmurları ise artık yüzlerce yılda bir oranında azaldı. Bu durum ise kitlesel yok oluşları azalttı. Sırasıyla; Kambriyen, Ordovisyen, Silüryen, Devoniyen, Karbonifer ve Permiyen Dönemleri Paleozoik çağın alt dönemlerini oluşturur. Permiyen Döneminin kapanması ise iki teoriyle karşımıza çarpan bir göktaşının iklimi ve atmosferi karbondioksit ile kaplaması sonucunda karasal canlılığın büyük oranda yok olması teorisi ve büyük volkanik patlamalarının ardısıra gerçekleşmesi ile yaşanacak bir havanın ortadan kalkması iki teorinin ortak noktası ise Permiyen Dönemi sonunda canlılık bir sebeple %90 oranında yok oldu. Ve Fenerozoik Devrin ilki sona DönemGünümüzden 250 milyon yıl önce başlayan bu devir 66 milyon yıl önce kapanmıştır. Mezozoik Devir Dinozorlar devri olarak da bilinmektedir. Bu devir Paleozoik Çağın hemen ardından canlılığın büyük oranda bitmesi ile Mezozoik Dönem başladı. Permiyen Döneminden itibaren oluşumunu tamamlayan Pangea’nın özelliği ve Dünyanın ikliminin duraksaması sebebiyle Mezozoik Dönem çoğunlukla karasal iklime sahiptir. Mezozoik Dönemin üç alt dönemi ise Trias, Jura ve Kretase Dönemleridir. Dünya Tarihi açısından bu üç dönem de çok Trias’da oluşmaya başlayan memeliler biz insanların ilkel ilk büyük soylarıdır. Trias’ın sonunda ise Dünya canlılığı büyümeye başlamıştır. Bitkilerin dünyayı kaplaması ile Otçul Hayvanların sayısı artmıştır. Bu durum ise Jura Dönemine damga vuracak Dinozorların ve çeşitli büyük yırtıcıların besin ihtiyacını gidermesine olanak sağlamıştır. Kara, Deniz ve Hava’da yırtıcılar Palmiye, Bataklık otları ve Kapalı Tohumlu Bitkiler Kara yaşamının en baskın bitki türleriydi. Kretase Döneminin sonlarına doğru Dünya aynı Paleozoik Dönemde olduğu gibi kitlesel bir canlı yok oluşuna sahne sebebinin meteor yahut volkanik faaliyetlerden kaynaklandığı düşünülmektedir. 66 milyon yıl önce Dinozorlar başta olmak üzere canlılığın %97,8 ini yok eden bir meteorun Meksika Körfezi açıklarına çakılması ile Atmosfer kül ve toz bulutu haline geldi. Bu sebeple güneş ışığının girememesi sonucunda kış mevsimi ve hava zehirlenmeleri türlerinin fotosentez yapamaması sonucunda yok olması ise besin zincirini etkileyerek canlıların hemen hepsinin yok olmasını sağladı. Dünya Tarihi bundan önce de kitlesel yok oluşlar görse de 66 milyon yıl önce yaşanılan bu felaket Dünya Tarihi için önemini bugün biliyoruz ki Dinozorlar gibi büyük yırtıcıların hayatta olduğu bir dünyada insanlık bu kadar gelişemezdi. Pangea ise Kretase döneminde ayrılmasına başlayarak Mezozoik zaman bitmeden günümüz şekline yakın bir hâl DönemFenerozoik Dönemin 3. Ve son dönemi olan Senozoik Dönem 65 milyon yıl önce başlayarak günümüze kadar devam etmiştir. Bu dönem Dünya Tarihi için en kritik dönemdir. İlk akıllı yaşamın, keşif çağlarının, ana kıtaların, iklimlerin oluşması Senozoik Dönemin en önemli özelliklerindendir. Paleojen, Neojen ve Kuvaterner dönemler ise bu dönemin alt Tarihi açısından bizler için en önemli dönemlerden olan Holosen Çağı Kuvaterner dönemin içerisindedir. Holosen Çağı İnsanlığın Dünyaya ayak bastığı çağdır. Paleojen Çağında memeliler ciddi oranda artış gösterirken beyinleri küçük ve sinir sistemleri sebeple evrimsel süreçlerini tamamlayamayan memeliler çağıdır. Paleojen Çağı canlılığın büyük yok oluşundan sonra ortaya çıktığından dolayı bu dönemde ilkel yaşam tekrardan hareketlenmiştir. Japonya ve Kuzey Amerika Kıtaları bugün ki yerlerini ÇağıNeojen Çağını ayrı bir bölüm altında incelemeyi doğru buluyorum. Zira bu dönem canlı evriminin ve dünya evriminin zirveye ulaştığı dönemdir. 23 milyon ila milyon yıl önceyi kapsayan Neojen Çağı Kuzey ve Güney Amerika’nın yerleşmesi ile sıcak ve soğuk su akıntılarını normalleştirmiştir. Bu durum Golfstream akıntılarının oluşmasını bir diğer önemi deniz altındaki canlılığın bu akıntılar sayesinde çeşitlenip farklılaşmasıdır. Küresel İklim ise bu değişiklikler sonucunda farklılaşmıştır. Dünya bildiğimiz kadarı ile bu dönemin sonunda ilk defa Buzul Çağı ile ve Pliyosen Çağları Neojen Çağının alt dönemleridir. Dünya Tarihi Pliyosen Çağının ardından beyni gelişmiş memeliler ile karşılaşmaya başladı. Kalıntılar aksini göstermeksizin insanın ilk ataları yine bu dönemde evrilmeye ÇağıDünya Tarihi için en önemli çağlardan birisidir. Modern dönemi kapsayan Kuvaterner Çağı milyon yıl önce başlamıştır. Ve hala günümüzde devam etmektedir. Pleistosen Çağı bu dönemin ilk çağı Buz Çağı olarak adlandırılır. Kuvaterner Çağın büyük bölümü buzullar ile geçmiştir. Günümüzde Antarktika ve Güney Kutup bölgesindeki Buzullar bu çağın kalıntılarıdır. Pleistosen Dönemi Senozoik Çağın altıncı dönemidir. Bu çağ ilk insanların kıtaya ayak bastığı dönemdir. Dünya günümüz şeklini tamamen almıştır. Su ve karaların donması ile canlı çeşitliği denizlere yaşamı büyük oranda zayıflamıştır. Kitlesel bir yok oluş görülmese de özellikle büyük ve yırtıcı canlılar evrimleşememiştir. 11 büyük buzul dönemi yine bu çağda görülmüştür. Milankovitch Döngüsü verilen bilim teorisi ise bu buzul çağlarının belirli periyotlarla oluştuğunu Kutup Dairelerinin sürekli hareket ettiği olgusuna dayanmaktadır. Kuvaterner Çağın son dönemi ise Holosen Çağıdır. Holosen Çağı yıl önceki son buzul çağdan bugüne kadar devam eden yılları uygarlıklar, medeni yaşamlar, ilk modern yapılar, yazı, tarih, araştırma ve hatta konumuz olan Dünya Tarihi konusu bile bu dönemde ortaya çıkmıştır. Homosaphiens ilk defa Holosen Çağında Dünyaya hakim olmayı TarihiDünya Tarihi konusunu bu kadar irdeledikten sonra kısa bir özet de olsa Uygarlık Tarihi konusuna değinmeden olmazdı. İlk uygarlık Holosen Çağında ortaya çıkmıştır. Uygarlık kavramı insanların belirli amaçlar sonucunda bir arada yaşadığı, ürettiği yaşam Babür, Akad gibi ilk gelişmiş uygarlıklar Mezopotamya’da görülmüştür. Hitit, Lidya ve Asur gibi medeniyetler ise Anadolu ve Suriye bölgesinde hüküm sürmüştür. Mısır, Antik Yunan ve Çin Medeniyetleri ise Dünya Tarihi adına en gelişmiş ve Platon ilk defa kuramsal düşünme ve Dünya Tarihi adına fikirler üretmeyi geliştiren filozoflardır. Heredot, Homeros, Thukididis, Polibios ve Ksenofon ise en eski tarihi yazıtları bizlere sunan isimlerdir. Dünya Tarihi 3. Yüzyılda ise değişime uğrayarak daha katı ve dinler egemenliğine girmiştir. Antik çağlarda tanrı inancı düşünerek gelişirken 3 ve 6. Yüzyıllar dolayısında bu anlayış kaybolmuştur. İslam’ın 7. Asırda ortaya çıkması ile 5 yüzyıl boyunca İslam Medeniyeti Dünya Tarihi için önemli atılımlar yaptı. Harezmi, Farabi, Hayyam, El-Kindi, Battani ve İbni Sina gibi isimler Dünya Tarihi içerisinde kendilerine yer Yüzyıl ise bir arayış ile geçmiştir. Son 5 asırdır ise Dünya Avrupa’nın Aydınlanması ile son halini almıştır. Merkantilizm, Kapitalizm, Rönesans, Burjuva, Komünizm gibi kavramlar yine son 5 asrın ürünüdür. Özellikle Sanayi Devrimi Dünya üretim kapasitesini hiç olmadığı kadar Tarihi açısından bir diğer önem ise, 1961 yılında Gagarin in uzaya çıkmasıdır. Ardından 1969’da Armstrong ve Aldrin ’in Ay’da yürümesi ise İnsanlığın ulaştığı son uzak nokta Dünya Tarihi milyar yıllık büyük bir dönemi kapsarken Uygarlık Tarihi bu dönem içerisinde yalnızca yıldır varlık göstermektedir, ki bunun yılı da CanlılarDünyamız gök taşlarının yoğun istilasının ardından atmosferinin içinde ve yer yüzünde bir çok oksijen molekülü depolamıştır. Bu oksijen molekülleri karasız bir yapıda olduğu için solunabilecek durumda değildir. Meteorların taşıdığı yoğun su buzu zamanla çözülerek günümüzde de varlığını sürdüren Okyanusları Tarihi bu tarz evrimlere sahne olmuştur. Bu süreç yüz milyonlarca yılın ardından oluşmuştur. Ardından Jüpiter ve Satürn gibi güçlü çekim kuvvetlerine sahip gezegenlerin devreye girmesi ve Mars ile Jüpiter arasında oluşan asteroit kuşağının varlığı sebebi ile dünya o andan itibaren meteorların çok az uğradığı bir gezegen haline Tarihi 3 milyar yıl önce Arkeyan devrini yaşarken, okyanusların alt kısımlarında bakteri ve arkelerin birleşmesi ile ilk canlı türü meydana gelmiştir. Bu tür oksijen ile yaşamayan en eski ilkel türlerin evrimleşmesi ve zamanla daha farklı yerlerde ve koşullarda oluşması ile oksijenli fotosentez yapabilen canlılar meydana geldi. Algler ve mikroskobik canlılar bu evrim sürecinde galip gelerek milyar yıl önce dünyanın atmosferini ve yüzeyini kaplayacak oksijeni üretmeyi yaşam çeşitlenirken bu yaşamın karaya adım atması Dünya Tarihi içerisinde henüz yeni sayılabilecek bir tarihtir. Rhynia Gwynne adlı canlının 400 Milyon yıl önce karaya adım atması bunun göstergesidir. Zamanla solungaçlar yerine akciğerleri güçlenen kara türleri 250 milyon yıl önce dünyadaki yaşamı karalara da taşımayı sürecin ardından ise gezegenimizin sularında büyük köpek balıklarının ataları ve karalarda ise günümüz yırtıcılarının ataları boy göstermeye başladı. Dünya Tarihi açısından yadsınmaz bir öneme sahip insanların ise ilk atalarının karaya ayak basması bundan çok daha sonra DönemiDünyamız var olduğundan bu yana bir çok farklı iklim ve örtüye sahne oldu. Bunun başlıca sebebi Dünyamızın canlı olmasıdır. Dünyamız bildiğimiz kadarı ile 5 kere buzul çağına girmiştir. Bu sebeple Pleistosen Çağını daha ayrıntılı ve ayrı bir bölüm gibi anlatmak gibi teorisyen bilim insanları dünyanın güneş ve kendi etrafındaki hareketleri ile bu durumları açıklarken daha farklı teoriler üreten insanlarda vardır. Pleistosen dönemi ile Dünya Tarihi bundan milyon yıl önce Buzul Çağı süreciyle tanıştı. Günümüzde ise son Buzul Çağı etkileri ile Holosen çağının içerisinde yer çağı dediğimiz dönemler, kutuplardaki buzulların okyanus yüzeyini ve karaları tamamen kapladığı dönemlerdir. Karaların o dönemlerde zaten %9-11 arası olduğu düşünülürse dünyamızın okyanuslarının tamamen donması su üstündeki yaşamı tamamen bitirme seviyesine getirmiştir. Buzul çağlarından en az etkilenen türler ise su altında su canlıları hayatlarına devam Tarihi kitlesel yok oluşlarının yaşayan canlılar olmuştur. Dünya Tarihi içinde deniz canlıların önemi çok değerlidir. Dünyadaki tektonik faaliyetler ve su altındaki volkanların gayzerler halinde ısı saçması sebebiyle bu coğrafyalardaki önemli bölümünü buzul çağlarında Bir GezegenGezegenimiz bildiğimiz kadarı ile Güneş Sisteminde yaşayan bir kaç gök cisminden birisidir. Yüzeyinde ve yerin altında meydana gelen hareketler onun canlı kalmasını ve böylece ihtiyacımız olan maddeleri ortaya çıkarmasını çevresindeki manto tabakası sürekli yüzeye baskı yaparak volkanik faaliyetleri meydana getiriyor. Bu durum da dünyadaki karbondioksit ve çeşitli gazları atmosfere salarak sera etkisi yapıyor. Günümüzde sera etkisi zararlı olarak görülse de dünyanın ısınmasını sağlayarak bu Buzul çağlarını ve yaşama elverişli koşulları sürüklemektedir. Biz insanlar yapay olarak ürettiğimiz sera ve zararlı gazları dünyanın ürettiğinden daha fazla üretmekteyiz. Bu durum da aşırı küresel ısınmaya sebep altındaki fosillerin kullanılacak yakıtlar haline gelmesi, mineral ve bakterilerin çeşitli elementler ile madenlere dönüşmesi durumu da yaşadığımız dünyanın ham maddelerini Tarihi çeşitli dönemlerde yaşadığı kitlesel yok oluşlar ile günümüzde petrol, doğalgaz ve fosil yakıtları bizlere sunmuştur. ila 1 milyon yaşında olduğu düşünülen insanlık Dünya Tarihi içerisinde çok küçük bir bölümde var olmuştur. Özellikle meteorların ve gök cisimlerinin yoğun saldırılarında bir çok eski türü kaybeden canlılık bugün de bu tehdit ile baş gibi saklanması ve hayatta kalması zor canlılar dünyanın yok olan canlı türlerinden yalnızca bir kısmını oluşturur. Dünya Tarihi adına küçük bir zaman diliminde yaşayan Dinozorlar biz insanlar için ilginç Soluk NoktaDünyamız biz insanlık ile tanıştığından bu yana çok ciddi değişimlere uğradı. Karbondioksit salınımı, Fosfor ve Metan gibi elementler dünyamızda daha da artış gösterdi. Lakin taş kürenin altındaki durum milyonlarca yıl öncesinin aynısı şeklinde dünyamız görünenin aksine insanlık ve canlılığın çok ötesinde evrimine devam etmektedir. Dünya Tarihi açısından devrim sayılabilecek Sputnik Uzay Uydusu atmosfere gönderildiğinde dünyamızın ilk defa şeklini de görebilmiş olduk. Ardından Apollo ve Luna Projeleri ile dünyamız ve uydumuz arasındaki bağ konusunda daha fazla bilgi sahibi yılında Voyager 1 ve Voyager 2 uzay sondaları ise çeşitli materyaller ile birlikte Güneş Sistemimizi ve başta Jüpiter ile Satürn uydularını incelemek amacıyla uzaya gönderilmiştir. Voyager aracının çektiği aile fotoğrafı ise Dünyamızın ve Sistemimizin aslında ne kadar küçük ve kompleks olduğunu Tarihi için önemli bir adım olan Voyager 1 aracı şuan da Yıldızlar arası uzaya giren ilk insan yapımı araçtır. Özetle dünyamız oluştuğu günden itibaren ilk defa milyar yaşında bu kadar araştırılmaya da Uluslararası Uzay Ajansı, NASA ve Çin Ulusal Uzay İdaresi gibi Uzay bilimleri için çalışan organlar ise Dünyamızın yaşantısını daha iyi anlayabilmek adına araştırmalar yapmaktadır. Dünya Tarihi coğrafya, astronomi ve jeoloji gibi çeşitli bilim alanları ile etkileşim Su Toprak HavaDünya Tarihi için en eski din ve mitolojilerde bile yeri olan bu 4 madde Aristo’dan günümüze kadar farklı çeşitlerde gelmiştir. Bugün Astroloji ile uğraşanların hâlâ önem verdiği bu 4 madde kimi insanlara göre Dünya’nın da kurucu ki bilgilerimizle biliyoruz ki Evren atom altı parçacıkların birleşmesi ile oluşmuştur. Bu sebeple bu 4 maddenin varlığı da atomlara ve onların da alt ürünü olan Kuarklara aittir. Lakin gezegenimizdeki Su, Ateş ve Hava moleküllerinin içlerinde yer alan ortak element olan Hidrojen ve Oksijen aslında biz canlıların yaşamındaki en önemli atmosferini oluşturan Ozon ve çeşitli Metanoit gazlar sayesinde bize bir savunma oluştursa da bizim için gerekli olan Oksijen aslında yer yüzünde meydana gelmektedir. Algler ve çeşitli Simbiyotik canlıların ürettiği Oksijen miktarı bugün ki atmosferimizi oluşturan Oksijenin %70’i bölümü özetleyecek olursak, teoriler, bilim kurgular ve metafiziksel olayları göz önüne almaz isek, dünyamız aslında çok da özel bir yer değildir. Canlılığı sağlayabilecek sıcaklık ve yörüngeye sahip, küçük bir yıldızın etrafında dönen ve bir doğal uydusu bulunan orta boyutlu bir kayaç gezegendir. Güneş Sistemi ve DünyaKüçük bir yıldız bulutsusunun meydana getirdiği Yıldız enkazından doğan Güneş ve bu doğumun kalıntıları olan kayaçlar, Oort Bulutsusu da dahil olmak üzere milyonlarca göktaşı ve çeşitli ağır atomların bulunduğu Güneş Sistemini Centauri bu yıldız sistemine en yakın sistemdir. Dünya ise Güneş Sistemimizin güneşe en yakın 3. Gezegenidir. Bu sebeple yaşam çizgisi içinde bulunmaktadır. Komşuları Venüs ve Mars’ın aksine atmosferi hava Atmosferi ağır metan gazlarından oluştuğu için ısıyı içerde çok fazla tutmaktadır. Bu sebeple gezegenin içi ortalama dünya sıcaklığının yüzlerce katı fazladır. İçerisinde metandan göller olduğu düşünülen Venüs’ün bu yapısında iken su buharı ya da su buzu tutması olanaksızdır. Lakin mikroorganik yapıda bakteriler oluşmuş olabilir. Atmosferindeki fosfor bu kalıntılardan ibaret ise çok daha ince atmosfere ve Güneş’in uzağında olmasından kaynaklı ortalama -70 derecelerde sıcaklığa maruz kalmaktadır. Ölü bir gezegen olan Mars tektonik faaliyetlerin olmamasından kaynaklı kendisini yenileyememektedir. Günümüzde 1970’lerden bu yana Mars’a sondalar gönderilmektedir. Hâlâ Mars yüzeyinde 1 dron 1 araç 2 de uzay sondası görev Kutuplarında su olduğunu düşünen bilim insanları Mars hakkında daha da yakından bilgiler edinmek için çabalamaktadır. Bu iki komşusu dışında Dünyamızın toplam 5 gezegen kardeşi daha vardır. En yakın arkadaşı ise kuşkusuz Jüpiter’dir. Bunun sebebi Jüpiter’in kütle çekimi sayesinde Dünyamız yoğun meteor yağmurlarından kurtulmaktadır. Sistemimiz ortalama 4-5 milyar yaşında olup Güneşin 3-4 milyar yıl sonra aşırı genişledikten sonra soğuması ve içine çökmesi ile ortadan azından Jüpiter, Satürn, Neptün ve Uranüs gibi uzak Gaz gezegenleri Güneşin etrafında dönmeyi bırakacaktır. Merkür ise Güneşin aşırı büyüdüğü dönemde ona yem Dünya ve Mars ise yok olmasa da bildiğimizden çok daha farklı görünecektir. Dünya Tarihi başta olmak üzere gezegenlerin tarihleri açısından Güneş araştırmaları hayati önem arz bir doğal uyduya sahiptir. Ay. Ay Dünya Tarihi içinde çok eski mitolojilerde Dünyanın komşusu, Tanrıların evi, Kraliçelerin yurdu gibi tanımlara maruz kalmıştır. Gök yüzündeki en parlak cisimdir. Bunun sebebi yakınlığıdır. Ortalama km uzaklıkta olan aya insanlık 12 defa ayak Apollo 11 projesi ile NASA tarafından aya gönderilen ilk isimler, Armstrong, Collins ve Aldrin olmuştur. Lakin ayın insanlık ile tanışması daha eskidir. Sovyet Uzay Ajansı tarafından Luna Projeleri kapsamında Ay’a iki defa sonda gönderilmiştir. Yani Ay’ı ilk defa bize tanıtan NASA günümüzde Çin ve Bağımsız Şirketler de ay programlarını hızlandırmıştır. Ayın oluşum süreci ise hâlâ muallaktır. Değer gören 2 teoriden ilki, Ayın Dünya ile beraber aynı kalıntıdan oluştuğu ve hep orada olduğudur. 2. Teori ise Milyarlarca yıl önce Mars boyutlarında Theia adlı kayaç gezegenin Dünya’ya çarpması sonucu Ay ve Dünyanın eksen eğikliği teoriler Bilim kamuoyunda geçerliliğini korumaktadır. Ay’ın yapısı ile yaptığımız deneylerde Dünya’ya benzediği görülmektedir. Lakin bu 2 teoriyi de yanlışlamaya milyar yıl önce bir ateş parçası olarak meydana geldi. Göktaşları sayesinde su ve ağır metaller ile tanıştı. Yıllarca hızlı dönmenin sonunda soğuyan dünyamız ilk defa canlılık ile Suda Tarihi 3 milyar yıldır ise Ur, Panotya ve Pangea gibi süper kıtalara ev sahipliği yaptı. Günümüzde yok olan Dinozor ve çoğu kara yırtıcısı türleri 60-80 milyon yıl önce yok oldu. Günümüzde ise Dünya’da yaşayan en eski tür Su Süngeridir. Su Süngerinden eski Mikroorganizmalar var olsa da onların yaşlarını tam olarak Süngerleri ortalama 760 Milyon yaşındadır. Biz insanlar ise henüz yaşlarındayız. Bu yazılanların tamamına yakını hâlâ teorilerden oluşmaktadır. Dünyamızın altı, Manto, Dış Çekirdek ve İç Çekirdekten meydana gelirken, yer yüzünün üstü, Traposfer, Stratosfer, Mezosfer ve Termosfer tabakalarından oluşmaktadır. Gezegenimizin yüzeyinin en derin noktası ise Mariana metre derinliğe sahip bu nokta canlılık için elverişli değildir. Dünya Tarihi açısından yazımızı, Gezegenler, Yıldızlar, Sistemler ve Dünyamızın tarihinin kaba anlatımı ile aktarmak istedim. Çekebilir Bilim Tarihi ve Kronolojisi fen bilimleri 7. Ünite gezegenimizi tanıyalım ünitesi sorularından biri aşağıdaki gibidir Canlıların yaşamı için kara, su ve hava tabakasının önemi nedir? – Canlılar havasız yaşayamazlar. – Solunum için canlılar oksijene ihtiyaç duyarlar. Havadaki oksijen, suya ve toprağa geçer, buradaki canlılarda oksijen kullanırlar. – Yeşil bitkiler, kendi besinlerini üretirken fotosentez havadaki karbondioksiti kullanır ve oksijen üretirler. – Havanın azotu bazı bitkiler tarafından, bakterilerin yardımıyla alınır protein yapımında kullanılırlar – Havadaki su buharı tüm canlılar için gereklidir. -Canlılar için gereken fiziksel olayların gerçekleşebilmesi için su lazımdır. -Canlıların doğadaki döngüleri için üretici olan bitkiler olmazsa hiçbir canlı grubu olamaz. Bitkinin yaşayabilmesi için de kara tabakası lazımdır. Su yosunu, mikroskop altında görülen tek hücreli türlerinden, metrelerce uzun dev deniz yosunlarına kadar giden farklı boyutlarda ve şekilde olan ilkel canlı türüdür. Bunlara alg adı da verilmiştir. Durgun sulardaki yeşil köpük birikintilerinde, denizde bulunan kaygan yapıdaki bitkilere kadar su yosunu yaşamımızın her alanında yer almaktadır. Ancak bunlar adı gibi sadece suyun içinde yaşamazlar. Ağaç gövdesinde, kayalıklarda, duvarda kısaca nem olan her yerde bu canlılar rastlayabilirsiniz. Kaplumbağa kabuklarında bile su yosunu yaşam yosunu görüntü olarak bir bitkiye benzese de, yaprakları, çiçekleri ve kökleri olmaz. Ancak yeşil renkte klorofil pigmentleri bulunur. Bunlar kendi besinini üretirler. Bazı türlerinde öteki renk maddeleri baskın olabilir. Bunlarda klorofil görünmez olabilir. Su yosunu renklerine göre de sınıflara ayrılır. Kırmızı, esmer, yeşil, altın su yosunu gibi adlandırılırlar. Kızıldeniz bazen kırmızımsı bir renk alır. Bunun nedeni denizdeki kırmızı su yosunlarından kaynaklanır. Fazla miktarda oldukları yerde böyle renklenmelere sebep olurlar. Üremeleri ise eşeyli ya da eşeysiz yosunu türleriSu yosunu türlerinin çoğunluğu denizde yaşam sürer. Bunların en bilinenleri esmer su yosunudur. Bunlar genellikle sapla kayalara tutunur, üzerinde hava kesecikleri olur. Ayrıca yassı sert uzun organları vardır. Kesecikleri sayesinde su yüzeyine yakın alanlarda yüzerler. Bu su yosununun güneş ışığı sayesinde fotosentez yapmasını sağlar. Bu tür esmer su yosunları 6 metreden 65 metreye kadar uzayabilir. Okyanuslarda adeta sualtı ormanları oluştururlar. Yeşil su yosununun denizlerdeki türleri deniz marulu olarak bilinir. Deniz kıyısında, kayaların üzerindeki su yosunu marula benzer şekilde kıvırcık, yarı saydam yapıda, yeşil yapraklı ve incedir. Kırmızı su yosunu ise daha çok sıcak sularda yaşar. Oldukça alımlı ve zarif yapıda olurlar. Yassı, tüysü ve ipliksi türleri vardır. Bunların renkleri bünyelerinde olan renk pigmentlerine göre, kırmızı renkten maviye doğru yosunu faydalarıOldukça fazla sayıda yararı olan su yosunlarının en önemli etkileri deniz yaşamındaki olumlu faydalarıdır. Su yosunu bir yandan fotosentez yaparak kendi besinini üretmekte, bir yandan da bu yolla suya oksijen vermekte, denizlerdeki karides, deniz anası gibi canlıların beslenmesinde etkili olmaktadır. Su yosunu ile beslenen canlılar, denizde yaşam süren başka canlıların besini olurlar. Yani su yosunu denizlerdeki besin zincirinin oldukça önemli bir halkasıdır. Diğer canlıların denizde yaşamasına yardımcı yosunundan başka alanlarda da faydalanılır. Yüksek potasyum içeren esmer su yosunu gübre olarak kullanılır. Bunlar ayrıca iyot bakımından da zengin olur. Uzak Doğu ülkelerinin bazılarında kırmızı su yosunu besin olarak kullanılır. Bazılarından ise agar adı verilen renksiz jelatinsi bir madde elde edilir. Bu ilaç sanayinde, kozmetik ürünlerde ve gıda sanayinde kullanılır. Özellikle soslarda, çorbalarda, dondurma yapımında kıvam vermek için faydalı olur. Su yosunu kozmetik alanında özellikle cilt bakımında, zayıflama alanında sıkça kullanılır. Son Güncelleme 094912 Su Yosunu ile ilgili bu madde bir taslaktır. Madde içeriğini geliştirerek Herkese açık dizin kaynağımıza katkıda bulunabilirsiniz. 2 Yorum Yapılmış "Su Yosunu" Benim bu siteden öğrenmek istediğim su yosunlarının ürerken yaptıkları idi ama teşekkür ederim bu bilgilerde nde faydalandım Tuğçe Demir . YAZ İşimi gördü teşekkürler tavsiye ederim... Bişşey . 194114CEVAP YAZ Toz Yosun Toz yosun, yosun, suda veya karada yaşayan bitki ya da bitki benzeri canlılardır. Karada yaşamını sürenler kara yosunu, suda yaşayanlar ise alg olarak tanımlanır. Kayalıklarda, ağaç gövdelerinde, sıcak çöllerde, denizler gibi farklı ortamlarda yosuna... Deniz Yosunu Gübresi Deniz Yosunu Gübresi; Deniz yosunu; okyanuslarda, denizlerde ve tatlı sularda yaşamakta olan, basit bir su bitkisi çeşitidir. Kırmızı, yeşil ya da kahverengi renkte olabilir. Kırmızı ve koyu kahverengi görünümdeki deniz yosunları, genel olarak denizl... Yosun Tohumu Yosun tohumu, yosunun oluşması için gerekli olan ilk aşamadır. Ülkemiz de olmaması ya da az olması sebebiyle dış ülkelerden alımı yapılmaktadır. Orta hızla yayılarak ilerleyen yosunlar, yaz ve kış aylarında da yeşil, kadife benzeri renktedirler. Ekil... Yosun Alerjisi Yosun alerjisi, yosun suda ya da karada yaşamını sürdüren basit bir yapıya sahip olan bitki ya da bitki benzeri ilkel canlılara verilen isimdir. Suda yaşayan yosunlara "alg", karada yaşayanlarına ise "kara yosunu" adı verilmektedir. Sıcak, soğuk, nem... Yosun Yaprağı Yosun Yaprağı, Yosun yaprağı kırmızı alglerden olan yenebilen bir bitkidir. Yosun yaprağının Japonca adı Noridir. Nori Japon teriminde yenebilir yosun türleri arasında yer alan ve deniz sebzesi demektir. Genel olarak yosun yaprağı nori bütün yosunlar... Yosun Sabunu Yosun Sabunu, Bu sabun deniz yosunundan elde edilir. Yosun sabunu cilt için mükemmel bir temizlik ürünüdür. Yosun ile cilt bakımı yapan güzellik merkezleri, yosunun yararlarını, övmekle bitiremiyor. Yosun sabunu da en az yosun kadar faydalı ve cilt i... Deniz Yosunu Faydaları Deniz Yosununun Faydaları, Yosun diğer ismi moss olan çiçeksiz bir bitki türüdür. Yaşadığı yerler; kayaların diplerinde, nemli ağaç gövdelerinde ve denizlerde asalak olarak yaşayan bitkilerdir. Riyozit olarak bilinen bölümlere sahip, klorofil içeren ... Deniz Yosunu Maskesi Deniz Yosunu Maskesi, cilde esnekliğini veren ve cildin kırışmasını engelleyen bir cilt bakım yöntemidir. Deniz yosunu kurutulmuş yaprak halinde aktarlardan temin edilebilir. Yosunun her çeşidi cilt bakım yöntemleri için uygundur. Fakat deniz yosunu ... Yosun Maskesi Yosun Maskesi, Yosun maskesini birçok aktarda bulabilmek gayet mümkün. Ancak yosun maskesini evinizde de hazırlayabilirsiniz. Bunun için yapmanız gerekenler; Öncelikle yaprak şeklinde kurutulmuş olan yosunu toz haline getirmelisiniz. Toz haline getir... Yosun Çorbası Yosun Çorbası, herkes tarafından bilinen bir çorba türü değildir. Ancak bir çok faydası vardır. Yosunun haşlaması veya kaynatması çocuklardaki kurtları döker. Dişleri kuvvetlendirir. Saç köklerini kuvvetlendirir. Bu çorba Kore'nin meşhur çorbalarında... Deniz Yosunu Deniz Yosunu, bitkisi bir diğer ismi ile moss, deniz diplerinin yanı sıra suların yüzünde, nemli olan ağaçların gövde kısımlarında ve kaya aralarında yaşamaktadır. Deniz yosununun rizoyit isimli kısımları bulunmaktadır ve klorofil içeren bu bitkil... Yosun Yosun, karada ya da suda yaşayan basit yapılı olan bitki ya da bitki benzeri ilkel canlılara denir. Su da yaşayan yosunlara alg adı verilirken kara da yaşayan yosunlara kara yosunu denilmektedir. Kara yosunları nemli ağaç gövdelerinde kayalıklarda ye... Yosun Tozu Yosun Sabunu Sivilce Deniz Yosunu Çeşitleri Spirulina Yosunu Kurutulmuş Yosun Yosun Hapı Yosun İlacı Deniz Yosunu Sabunu Yosun Sabunu Selülit Yosun Çeşitleri Yosun Balığı Ağaç Yosunları Hangi Yönü Gösterir Yosun Önleyici Kara Yosunu Yosun Çayı Zehirli Yosun Tedavisi Sphagnum Yosunu Toz Yosun Deniz Yosunu Gübresi Yosun Tohumu Yosun Alerjisi Yosun Yaprağı Yosun Sabunu Deniz Yosunu Faydaları Deniz Yosunu Maskesi Yosun Maskesi Yosun Çorbası Deniz Yosunu Yosun Su Yosunu Popüler İçerik Ağaç Yosunları Hangi Yönü Gösterir Ağaç Yosunları Hangi Yönü Gösterir, doğadaki teknolojik aletler olmadan, sadece doğanın verdiği imkanlardan faydalanarak yön tayini yapmak için bazı b... Yosun Önleyici Yosun Önleyici, Suyun berrak, şeffaf rengini 24 saat içerisinde değiştiren genellikle açık havuz kenarlarında ve deniz, göllerde sıkça rastlanan mikro... Kara Yosunu Kara yosunu, çok hücreli, foto sentetik bitkilerdir. Gerçek kökleri, yaprakları, damarları, gövdeleri bulunmaz. Kök yerine birden çok hücreden oluşan,... Yosun Çayı Yosun Çayı, Hızlı ve kolay bir biçimde kilo vermek, bu şekilde sağlıklı ve problemsiz olan bir yaşam sürmek pek çok insanın hayalleri arasında yer alm... Zehirli Yosun Tedavisi Zehirli Yosun Tedavisi, cildimizi, hücrelerimizi yenilemek, tazelik ve zinde olma açısından oldukça önemli bir yapıya sahiptir. Geçmiş yıllardan günüm... Sphagnum Yosunu Sphagnum Yosunu, Bu yosun, sphagnaceae familyasından olan, çoğu Kuzey yarımkürede, birazı da Güney yarımküredeki turbalıklarda yetişmekte olan, turba ... Doğanın hepimizin yaşamı ve sağlığı üzerinde doğrudan ve dolaylı katkıları olduğunu biliriz, ama kent yaşamındaki koşturmalarımız sırasında bunu düşünmeye pek vakit ayırmayız. Bu belki, bir yandan kent yaşamının insanları yeşilden tamamen uzaklaştırması ve öte yandan doğal çevreyi hep varsaymamızdan ve “olmazsa ne olur”u hiç düşünmememizdendir. Ancak, son yıllarda sıkça, doğal felaketler ve küresel ısınma iklim değişikliği haberlerini duymaya ve doğada bazı şeylerin yolunda gitmediğini fark etmeye başladık. Yine de, doğada ne gibi değişiklikler oluyor, 25-30 yıl sonra neler olacak ya da insanı dünyada nasıl bir son bekliyor gibi sorularla pek ilgilenmiyor ya da hala tam olarak anlayamıyoruz. Bilim insanları, herkesin “doğal felaketler” olarak adlandırdığı aşırı yağış, sel baskınları, kasırgalar ve hortumlar ya da aşırı sıcaklar, kuraklık ve çölleşmenin doğal olarak değil; insanoğlunun faaliyetleri sonucu meydana geldiğinin altını çiziyorlar. Bilimsel araştırmalar ve yayımlanan raporlar bu felaketlerin dünyanın doğal kaynaklarının aşırı tüketimi ve kirlenmesi nedeniyle meydana geldiğine işaret ediyor. Tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de insanlar bir yandan şehirlere göç etmeye devam ediyor; diğer yandan şehirlerde kalabalık, işsizlik, fakirlik, kirlilik ve trafik sorunlarıyla boğuşuyor. Aşırı nüfus, çığ gibi büyüyen tüketim alışkanlıkları, daha çok ev inşaatı, daha çok enerji kullanımı ve daha çok atık üretimi doğal kaynakları ve şehitleri tehdit ediyor. Bu konuda İstanbul, en çarpıcı örnek Nüfusu çok hızlı artıyor, Türkiye’nin en kalabalık şehri, ülke nüfusunun %20’sini barındırıyor. Aşırı nüfus, yapılaşma, sanayileşme ve araç trafiği nedeniyle kirlilik artarak devam ediyor. Şehrin su, orman ve diğer doğal kaynakları korunamıyor, hızla azalıyor. Şehri çevreleyen son yeşil alanlar da, üçüncü köprü ve hava alanı gibi devasa inşaatlar ve Kanal İstanbul gibi çılgın projeler nedeniyle yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Böyle giderse, mevcut sorunların artarak İstanbulu yaşanmaz bir şehir haline getirmesi kaçınılmaz. Bu noktada, İstanbul’u yönetenlere ve yönetmeye talip olanlara sormak gerekiyor Şehrin doğal kaynaklarının kaç milyon kişiye yetebileceğini ya da başka bir ifadeyle, taşıma kapasitesinin ne olduğunu biliyor musunuz? Taşıma kapasitesi, bir yerin fiziksel çevresi ile onun biyolojik açıdan kaç kişiyi besleyebileceğini belirler. Artan sosyal, insan sağlığı ve çevre sorunlarıyla İstanbul, bu gidişle nereye kadar dayanabilir? Yöneticilerin yanı sıra, İstanbul’da yaşayan herkesin de şehrin sorunlarına kafa yorması ve sorunların çözümünü desteklemesi gerekiyor. Asıl çözüm; İstanbul’da doğal çevreyi daha iyi koruyan şehir planlama çalışmaları yapılması, şehrin yeşil alanları ve doğal kaynaklarının mutlak korunması, yenilenebilir enerji ve toplu taşıma sisteminin geliştirilmesi ve kamuoyunun bilgilendirilmesinde yatıyor. Bu amaçla yapılması gerekenlere aşağıdaki gibi açıklanabiecalc-dims="1" /> 3. İstanbul’da küresel ısınmaya karşı gerekli önlemler alınmaya başlanmalıdır Son yıllarda doğa bize doğal kaynaklarımızın daha akılcı ve sürdürülebilir kullanılması gerektiğini gösteren yeteri kadar işaret veriyor. Her yaz sıcaklar biraz daha dayanılmaz oluyor, bu nedenle daha çok binaya, daha çok klima çok klima, daha çok elektrik kullanımı ve binalardan dışarıya daha fazla sıcaklık ve karbon salımına neden oluyor. Bu kısır döngüye karşı alınacak en iyi önlem, İstanbul’un mevcut yeşil alanlarının korunması ve artırılmasıdır. Yeşil alanlar ve doğal kaynaklar küresel ısınmaya karşı şehirlerin sigortasıdır. Avrupa’da yapılan araştırmalar, şehirlerdeki yeşil alanların cankurtaran görevi gördüğü ve şehri aşırı ısınmaktan koruduğunu gösteriyor. Küresel ısınma, yalnızca aşırı sıcak dalgaları ve kuraklık ile değil; aşırı yağış ve sel baskınlarıyla da kendini gösteriyor. Yağmur suları şehirlerde asfalt ve beton kaplı toprağa ulaşamıyor, yeraltında depolanamıyor; onun yerine kanalizasyona karışıyor. Sık tanık olduğumuz gibi, aşırı yağışlar sonucu şehirlerin yetersiz altyapıları çöküyor, kanalizasyonlar taşıyor, su baskınları ve seller meydana geliyor. Eğer, betonlaşma nehir yatakları ve sulak alanlarda ise, sonuç çok daha büyük felaketlere yol açıyor. Buna karşın, bitki örtüsüyle kaplı yeşil alanlar, yağmur sularının yeraltına süzülmesini sağlıyor, bitkiler ve diğer canlılar için depoluyor ve aşırı yağışlarda üzerinden akıp giden suyun hızını azaltıyor. 4. Toplu taşıma sistemi geliştirilmelidir Daha fazla yol ve köprü inşaatı, daha fazla araç ve dolayısıyla daha fazla zehirli egzoz gazının karbondioksit vb. havaya karışması anlamına geliyor. İstatistiklere göre, küresel ısınmaya neden olan karbondioksit salımının yaklaşık beşte biri, karayolu araç trafiğinden kaynaklanıyor. Günümüzde ne kadar araba bağımlısı olduğumuzu düşünürsek, herkesin özel aracını kullanırken ya da yeni araba satın alırken bu konuda hassas ve sağduyulu davranması gerektiğini bir kez daha hatırlatmak istiyoruz. Temiz hava ve temiz su talebi hepimizin en doğal hakkı. İstanbul’da hava ve su kalitesini artırmak ve korumak amacıyla gelişmiş ülkelerde uygulanan bazı önlemlerin alınması elzemdir örneğin taşıtların giremediği daha fazla yaya bölgelerinin oluşturulması; taşıt kullanımını azaltmaya yönelik yatırımların yapılması; yürüyüş ve bisiklet yollarının yaygınlaştırılması; bazı Avrupa kentlerinde olduğu gibi, yılda bir kez “arabasız gün” etkinliğinin düzenlenmesi; taşıtların egzoz gazı kontrol sisteminin daha iyi düzenlenmesi; havayı daha çok kirleten ve eski taşıtların trafikten men edilmesi vb. 5. İstanbul’da yaşayanlar ve kamuoyu bilgilendirilmelidir Toplumun her kesimine çeşitli vasıtalarla STK’lar, okullar, medya vb. ulaşarak ağaçların, ormanın ve her türlü yeşil alanın önemi vurgulanmalı ve yeşilin azalmasının tehlikeli sonuçları anlatılmalıdır. Günümüzde açık havadaki faaliyetlerimiz son derece sınırlı. Çoğunlukla binaların içinde, dört duvar arasında, TV ve bilgisayar karşısında bir yaşam sürdürüyoruz. Bu durum -insanoğlunun hayatını on binlerce yıl kırsalda sürdürdüğünü düşünürsek- insan doğasına aykırıdır. Zaten, son yıllarda büyük artış gösteren obezite, kalp, şeker ve kanser hastalıkları ile ruh/akıl hastalıkları da bunun bir sonucudur. Üstelik, sürekli kapalı mekanlarda kalarak; bina, mobilya, temizlik ve güzellik malzemelerinde kullanılan zehirli maddelerle daha çok temas ettiğimizi de hatırlatalım. Avrupa’da yapılan testlerde, insan kanında bu tür insan yapımı kimyasallara rastlandığı bildirilmektedir. Sonuç olarak, kapalı yerlerden ya da trafikten çok; mümkün olduğu kadar parklar ve yeşil alanlarda vakit geçirmeye ve güneş ışınlarından daha fazla yararlanmaya çalışmalıyız. Çarpık kentleşen ve giderek sağlığını kaybeden bir şehir olarak, İstanbul’da artık her metrekare yeşil alan büyük önemi taşıyor. Bundan sonra, İstanbul’un sağlığını koruması için değil, iyileşmesi için neler yapılması gerektiğini konuşmamız gerekiyor. İstanbul’un daha fazla betonlaşmaya ve ticari yatırımlara tahammülü kalmadı. Yaklaşan yerel seçimleri bir fırsat olarak değerlendirerek, İstanbul’u yönetenlere ve yönetmeye aday olanlara, İstanbul’un biyolojik zenginliği ve doğal güzelliğinin korunması ve iyileştirilmesi konusunda endişelerimizi duyuralım. Daha fazla yeşil alan ağaçlar, parklar, açıklıklar vb.; daha boş yollar; daha az petrol/kömür/doğal gaz tüketimi ve buna bağlı olarak havası ve suyu temiz, kaliteli bir kent talep edelim ve bu yönde hep birlikte çalışalım.

kara hava ve suyun canlı yaşamındaki önemi nedir